Powered By Blogger








kagıt üzerine guaj




kağıt üzerine mürekkep

kagıt üzerine guaj-1.sınf


linol baskı--lise








suluboya--okula hazırlık

kagıt üzerine sulu boya--okula hazırk





yuvuvunnsss=)


ABD bilim kurgusunda bir öncü Jack London


1998 yılında Amerikalı editör Dale Walker, usta kurgucu P.Jose Farmer’ ın desteğiyle Jack London’ ın daha önce basılmış bilim kurgu öykülerini “Fantastik Tales” başlığıyla yeniden yayınlanmıştı. Bu kitapta yer alan birçok öykü, Borges’ in Babil Kitaplığı şeçkisinden çıkan “Midas’ ın Müritleri” ve Yalçın yayınlarından çıkan “Kızıl Veba” kitaplarında yer almıştı. Derleme üzerine Clinton Lawrence’in internetteki yazısında, Londan’ın öyküleri “erken bilim kurgu örneklerinden biri, hatta ilki” olarak değerlendirilmişti.
Bu tespit London’ın 1907 tarihinde “ Demir Ökçe- İron Wheel” romanını yazarken Amerikan bilim kurgusun henüz emekleme döneminde olduğu gerçeğinden doğrulayabiliriz .20. yy’ın başlarına kadar Avrupalı yazarların etkisinde Robert D. Milne, Edward P. Mitchell, Edward Bellamy gibi isimlerin birkaç bilim kurgusal çalışması yayınlanmıştı.Dönemin Amerikan yazını; bilim kurgu ,fantezi ,gotik korkunun farlı türler olarak tam ayrışmadığı bir süreçteydi. 20. yy.’ın başında ABD kurgusunda en güçlü eğilimi E. A. Poe’nun bir taraftan gotik korkuya ,diğer taraftan daaraştırmaya ,mantık düzlemindeki çözümlemelere açık , özerk mikro dünya yaratımlarının uzantıları oluşturuyordu.
Oysa London’ın bilim kurgu anlayışı Amerikalı yazarlardan çok, G. H. Wells’ in geniş hayal gücüne ve geleceğin alternatif yaşamlarına açılan yazının etkisindeydi. Wells’ i örnek almasında diğer önemli faktör ise, sosyalist ideale inanan London’ la Wells’ in benzer ütopyalara olmalarıydı. Fakat bir çok kaynakta London’ ın tersine , Amerikan bilim kurgusunun öncüsü olarak Hugo Gensbeck’ in ismi görülür. 1924’ te bilim kurgu sanatının isim babalığını yapan Gensbeck’ in, 1911 tarihli tefrika romanı “Ralph 124 C +” genelde bir milat kabul edilir. Gensbeck, özellikle çıkardığı dergilerde izlediği rasyonalist bilimsel görüşü, teknokratik geleceğin olumlu tasviri ile tamamlayan kurgu geleneği, 40’ lar ve 50’ lerin “Altınçağ” dönemine damgasını vurmuştur. Gensbeck geleneği, genelde dış uzay maceralarına yönelen “ Space Opera” tarzını ve I. Asimov, R. Heinlein, A. E. Van Vogt, C. Sidmak gibi önemli bilim kurgu yazarlarını ortaya çıkarmıştı.
London yazını ise, Amerikan “Altın Çağ” dönemi bilim kurgu yazını ile, ilk dönem Avrupa kökenli felsefi-entelektüel temalara ağırlık veren bilim kurgu anlayışı arasında unutulmuş bir ara durak, bir köprü gibi durur. Fakat şimdiye kadar bir çok bilim kurgu antolojisi ve incelemesinde, London adından ya bahsedilmedi yada “Demir Ökçe” nin ütoya, anti-ütopya ekseninde bir örnek teşkil ettiğine vurgu yapıldı. Lawrence yazısında bu noktaya da değiniyor ve London’ın hakettiği halde, bilim kurgunun büyüklerinden biri olarak anılmadığının altını çiziyor.Gerçekten de London’un bilim kurguya katkısı Demir Ökçe yapıtıyla sınırlı kalmamış, bir çok öncü öyküye de imza atmıştır. Bu unutulma yada önemsenmemede London’ın gerçekçi,geleneksel edebiyat yazarı olarak kazandığı büyük ünün de etkisi vardır. Hayatının çeşitli uğraklarında denizcilik, altın avcılığı ,gazete muhabirliği, boksörlük,gönüllü serserilik gibi uğraşları London edebiyatına vahşi doğa ile insanın savaşımı teması üzerinde yansımıştır. Çok üretken bir yazar olan London bir çok farklı teknik kullanarak, aşağı yukarı edebiyatın her türünde eserler üretmiştir.Örneğin “vahşetin çağrısı” nda bir köpeğin insanlara kızak çekiciliği yapmadan vahşi doğaya kaçıp bir kurt sürüsü liderliğine yükselen macerasını; hayvanın gözünden aktarır. Geniş yelpazede verdiği yapıtlar, London’ ın bilim kurgu macerasının diğer farklı deneyleri arasında gizlenmesinde rol oynamış olmalı.
London’ ın kurgusunda politik ideallerinin yansımaları ilk bakışta göze çarpar. Bugünden bakıldığında London’ ın bilim kurgu öyküleri biraz kaba anlatımına sahip, öğretme edasında görülebilir.Fakat tüm yapıtlarını seçkin entelektüellere değil ,geniş halk yığınlarına yönelik yazan bir kalemin iyi niyetli ve samimiyeti her satırında ortaya çıkar. London’ın ideal toplum yolunda ,politik dönüşümcü çizgisi sadece G. H. Wells ve onun öncülü aydınlanma çağı yazınına değil; daha eskilere More’ nin ütopyasına ve Campenella’ nın güneş ülkesine kadar uzanan güçlü bir geleneği temsil eder.Var olana yergi ve daha ileriye dönüşüm isteğini öne çıkaran bu gelenek 20 yy’ ın başında Capek, Butler,Huxley, Zamyatin gibi yazarlarla güç kazansa da, 40- 50’li yıllardan itibaren bilim kurgunun merkezinin Amerikan kökenli, teknoloji ağırlıklı dış uzay seferlerine kaymasıyla ikinci plana düşmüştü. Fakat “Altınçağ” da belirginleşen bu egemen anlayışa karşı çıkan muhalif,sosyalizme ve anarşizme açık, felsefi ve psikolojik temalara ağırlık veren “Futurians” grubu, London ve Wells geleneğinin devamcısı oldu.Bu önemli gelenek yer yer güç kaybetse de ,60’ ların “Yeni Dalga” hareketi ve 70’ lerin ütopyacı yazınından günümüze ulaşmıştır.
Borges’in seçkisinde yer alan iki bilim kurgu öyküsünden “Gölge ve Parıltı” farklı bir görünmezlik fantezisidir. Öyküde Loyd ve Paul adlı iki gencin nefrete varan rekabeti, üçüncü bir kişinin gözünden aktarılır. Öğrenimden, sevgili seçimine kadar hayatın her alanındaki bu vahşi rekabet, ilerdeki bilim adamlığı yaşamlarında da artarak devam eder.Her ikisi de , iki farklı yol izleyerek (gölgeyi ve parıltıyı ortadan kaldırma) görünmez olma yarışına girerler.“Midas’ın Müritleri” ise London’ ın “Demir Ökçe”deki politik kurgu tarzının devamı, zekice bir öyküdür.Devasa demir yolu şirketinin sahibi Eben Hale’in ölümünün ardından, mirasçısı Wade Alseler’de intihar eder.Gizemli ölümlerden geriye kalan,bir dizi garip mektuptu Mektuplarda adını, çok sevdiği altınlara dokunduğunda lanetlenen kraldan alan Midas’ın Müritleri örgütünün karanlık yüzü gözükür. “Biz sanayii ve toplumsal yanlışların bir sonucuyuz…Biz bu çağın becerikli mağluplarıyız,rezil bir medeniyetin baş belasıyız”.Kapitalizmin vahşi, açgözlü yüzünden doğan ve namluyu tersine çeviren bir grubun neler yapabileceğini London, derin toplumsal eleştiri ile aktarır.
“Kızıl Veba”derlemesinde yer alan yazı ile dört öyküden üçü London’ ın politik bilim kurgu tarzının örneklerindendir. “Dünyaya düşman olan adam” öyküsünün anti-kahramanı Emin Gluck ,Midas’ın Müritleri gibi vahşi kapitalizm yarattığı bir canavardır. Gluck adaletsiz bir toplumda zor şartlarda büyüyüp kendini yetiştirmiş ve profösör olmayı başarmıştır.Ancak “Deneme amacı ile evlenmeler sistemi”,“Toplumda meydana gelen sınai ve sosyal devrim”gibi sıra dışı çalışmaları ile basının yoğun saldırısına uğrar ve ardından üniversiteden kovulur.Yaşamın acı süprizleri artık canına taketmiş Gluck’un psikolojisi gitgide bozulur.Bir deli dahi olarak medya başta olmak üzere tüm toplumsal kurumlara saldırır. London büyük bir ileri görüşlülükle,20 yy.’ın yaşamını en çok etkileyecek üst yapı kurumu medyaya karşı etken uyarılarda bulunur. Bilim kurguda medyanın hedef gösteren manipülatif haberciliğinin nelere yol açabileceğini üzerine getirilen bu eleştiri, ardından gelen 1984, Freinheit 451, Running Man, Robocob gibi edebiyat ve sinemadaki örneklerle büyümüştür.
“Garip Bir Belge Kalıntısı” öyküsünde, Demir Ökçe romanı gibi yüzyıllar sonrasının özgür geleceğinde bulunan geçmişe ait notlar aktarılır. Belge, işçi sınıfının alfabeyi bile öğrenmesinin ölümle cezalandırıldığı ,köleliğin yeniden yaşandığı 2700’lerin dünyasından kalmadır.Kölelik metaforu hem vahşi kapitalizmin gelişiminde tekrarlanacak bir uğrak ,hem de o günkü koşullarda yaşanan ücretli kölelik sistemine bir göndermedir Sistemin kurbanı işçi Vanderwater’ın özgürlük arayışı , dönemin okur yazarlık oranı çok düşük olan işçi sınıfını uyaran ve onları okumaya teşvik eden bir içeriğe sahiptir. “Kızıl Veba”*adlı uzun öykü ise genelde Einstein’ın 4.Dünya Savaşının taş ve mızrakla yapılacağı tespiti ile somutlanan “Doomsday-Kıyamet sonrası” apokaliptik kurgunun ilk örneklerindendir.Wells’in yolundan çıkmış teknoloji yada dış uzaydan gelen tehdit yoluyla aktardığı temayı, London salgın bir virüse bağlar.Yüzyıllarca öncenin ilkelliğine dönmüş dünyada ,felaketi yaşamış bir ihtiyar torunlarına uygar dünyayı aktarıp ,dersler vermeye çalışır.Fakat umut, sevgi, gelişme gibi kavramların vahşi torunlara ne ifade ettiği kuşkuludur.Uygarlığın sonu,ilkelliğe dönüş gibi modern yaşamın dile gelmeyen korkularını London okurlara ustaca bir anlatımla aktarır.Ardından gelen Bradbury’nin mükemmel öyküsü “Gülümseme”yada Madmax gibi kıyamet sonrası filmlerle bu tema özellikle soğuk savaşın nükleer tehdit günlerinde artarak devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir.
Çok bilinen Demir Ökçe romanına geçmeden, London’ın diğer bir gündeme pek gelmeyen bilim kurgu romanı Adem’den Önce’ye de değinelim. Romanın 20.yy’ da yaşayan baş kişisi düşlerinde, insanlığın ilk çağlarındaki maymunsu atalarının yaşamına geri dönmektedir. Romanın bilimsel çıkış noktasını genetik üzerine araştırmalar ve ruh bilimin kollektif bilinç altı kuramları ile açıklamak mümkün. London’ın bazı eleştirmenlerce bilim kurgu kapsamında ele alınan Yıldızlar Korsanı romanını ben, fantastik edebiyata dahil gördüğüm için bu makale kapsamnda değerlendirmiyorum.
Borges dermeye için yazdığı önsözde Kipling ve Nietzche adlarını anarak London kişiliğinde insancıl paylaşımcı yön ile şiddet ve iktidar hırsı gibi olumsuz yönler arasındaki çelişkiye değinir.Kuşkusuz genel olarak haklı olsa da Borges usta,üçüncü bir isme yani Marx’a değinmemiştir.London’ daki Marx-Nietzche buluşmasının en belirgin örneklerinden biride bilimkurgu klasiği Demir Ökçe romanıdır. Marksist klasiklerin büyük çoğunluğunun ABD ‘de çevrilmediği ,sosyalist bilinç ve kültürün zayıf olduğu bir dönemde ,London bu boşluğu Nietzche’nin üstün insan tanımlamasına uyan Evenheard karakteri ile doldurur.Eser bilimkurgunun sayılı pozitif ütopyaları arasında sayılsa da,net bir politik dönüşüm yerine tıpkı örnek aldığı Wells gibi uzun,sancılı,geri dönüş ve ilerlemenin içiçe geçtiği bir rota izler.Roman, bilim ve kültürle yoğrulmuş 400 yıl sonranın özgür dünyasından ,20.yy.’ın ilk yarısına ait kayıtlar sunar.Geleceğin insanları ibret,öfke şaşkınlık gibi karmaşık duygularla ,halkı ezen vahşi kapitalizmin varacağı son noktayı (Demir Ökçe oligarşisini)ve ona karşı üstün kahramanımız Evenheard önderliğinde verilen kahramanca şavaşımı aktarırlar.Yarım kalan 1905 ihtilalinin etkisinde London, II.ihtilali ,Chichago komününün kanlı imhtasını ,3. ve 4. devrim hareketlerini etkileyici bir anlatımla okura aktarır.Bu gerçekçi anlatım şiddetin en açık ,kanı durdurucu bir üslupla aktarıldığıayaklanma ve onun kanlı bir kıyımla bastırılmasını anlatan satırlarda doruğa ulaşır.Başta öğretici, ajitasyon gibi başlayan Evenheard’ın tartışmaları gitgide retoriksel bir coşkunluk yakalar.
Geleceğin teknik gelişimine ilişkin estetik müdahale ile fiziğin değişimi gibi birkaç parlak tahmin dışında,Wells’in futuristik gelecek kenti tasarımlarıyla halleden London’un asıl doğrulanacak tespitleri politik olanlardır.Faşizm, sosyalist devrim, dünya savaşları, Asya’nın yükselişi medyanın artacak manipülasyon gücü,önü alınamayacak tekelleşme, 3.Dünya ülkelerinde oligarşik iktidarlar ve ona karşı yürütülen gerilla savaşı gibi 20.yy.’da yaşanacakların portresini London bir kahin gibi kurgular.Yıllar yılı sosyalist bir el kitabına dönüşmüş bu klasiğin,London’un sabit ve net ideallerini yansıttığını söylemek güçtür.Demir Ökçe’ de doğaya kaçışa ,bireysel kurtuluşa savaş açan London “Ay Vadisi” yapıtında tam tersi bir duruşta bulunur.Okland’ın kanlı grevlerinin ortasındaki Billy-Saxonne çifti,mutluluğu bir tür “Adanmış Toprakların” cisimlenmiş hali olan Ay Vadisi’nin metropol çılgınlığından uzak ,doğal cennetinde bulurlar.Evenheard ‘da idealleştirdiği devrimci karaktere bir türlü ulaşamayan London, kısa hayatını vahşi doğa ve insanlarla dövüşerek geçirdikten sonra genç yaşta sorunlu, çelişik küçük burjuva karakterli kahramanı “Martin Eden”gibi intiharı seçer.
London’ın intiharı kuşkusuz edebiyat dünyasının en acı kayıplarından biridir.Belki de büyük usta, yaşamı boyunca her türlü maceraya atılıp bulamadığı dinginliği ölümde aradı.Ölümün 86. yılında hala değerlerinden bir şey kaybetmemiş London kurgularına eğilmek , bilim kurgu dünyasında hak ettiği yeri ona vermek için atılacak ilk adımları oluşturuyor.Eğer R.Bradbury’nin tarifi ile “Bilim kurgu gerçekten de gelecek ile ilgili sosyolojik bir çalışmaysa”döneminin ilklerinden biri olmanın tüm dezavantajlarına rağmen,London bu türün iyi örneklerini vermiştir diyebiliriz.
Rafet ARSLAN

Bu maili aldiğinda Yeşil politikayı tekrar düşün


Geçenlerde birisinden aldığım emailin altında bu cümleyi ve şirin logoyu gördüm." Bu mesajı yazdırmadan önce çevreye verebileceğiniz zararları bir kez daha düşününüz. / Think of the environment once more before printing out this message."Bayıldım tabi, hemen gönderdiğim emaillerin altında görünmesini sağladım. Ne yalan söyleyeyim slogandan öte, yazılanları daha hoş gösteren bir süs gibi. Estetik yani, hem reddedilemez ki daha az kağıt kullanmaya çalışmak, çevreye verilen zararı düşünmek bunu diğerlerinin bilmesini sağlamak... Aslında konu hakkındaki gerçek fikrim bu değil; binlerce benzeri arasından bir örnekle başlayayım...İngiltere'ye şeker ilk geldiğinde ancak kraliyet ailesinin sahip olabildiği bir ilaç, sonraları gösterişli şekerlemeler ve yaygınlaştıkça aristokratların sofralarında bulunan ama hala fakir halkın ulaşamadığı bir madde. Karayiplerdeki plantasyonlardan, kolonyalizmden veya kölelikten bahsetmeyeceğim bile... Herneyse, zamanla şeker üretiminde gelişmeler olduğunda şeker bollaşınca ingilteredeki fakir insanlar bunu kullanabilmeye başlıyor. Böylece ingilterede yaşayan işçi sınıfı ve alt sınıflara "şeker tüketebiliyor olmak" refah seviyesindeki artış olarak gösteriliyor donemin egemen kesimi tarafından. Bakın artık sizler de tıpkı zenginlerin yapabildiği gibi şeker tüketebiliyorsunuz. Oysa amaçlanan yoksul ailelerin beslenme gereksinimlerini reçel gibi maddelerle ucuza sağlamak ve bu yolla onların aç kalmamaları sağlanmış olacaktı -ki bu yetersiz beslenmelerine yol açsa bile-Hatta ilginç olan o dönem esmer şekerin bu fakir aileler tarafından tüketildiğini ve beyaz şekerin o dönem saf ve pahalı olduğunu eklemek gerekir. Bu günümüzdeki durumun tam tersi oluyor. Şekerle ilgili bu bilgileri; Sidney W. Mintz'in Şeker ve Güç, Şekerin modern tarihteki yeri kitabından edindim. İki sayı önce Mute dergisi başlığı "It is not easy to being green" di.( Yeşil olmak kolay değil.)http://www.metamute.org/en/Mute-Vol-2-5-Its-Not-Easy-Being-Green-The-Climate-Change-IssueBu sayı iklim değişikliği ve kapital bağlamında, global ölçekte savunulan yeşil hayatı korumak üzere üretilen politikalara eleştirel bir gözle yaklaşıyor.Türkiye de hiç olamamış yeşil hareket bir yana, son derece popüler olan ve küresel geçerliliği bulunan bir argüman salgın halinde tüm dünya medyasınca üzerinde durulan bir konu iklim değişikliği, küresel ısınma ve insanın doğaya verdiği zarar ve bu her gün dünya basınında kendisine yer buluyor. Mute'un bu sayısında okuduğum bir makale ve bu gün gazete okurken yandaki reklamlara gözümün kaymasıyla durum daha da açık hale geldi.Tim Forsyth ve Zoe Young'un makalesinden (Climate Change CO2lonialism) bir alıntı:"a member of the UN Climate Change Secretariat noted privately that ‘climate change is like god – if it did not exist, it would have to be invented’. " Büyük haritalara bakma zorunluluğu şart, yani medyayla başımıza gelen bu acil duyarlılık gösterme hali nasıl da bir reklam unsuruna ve ürünleri satarken bu duyarlılık kisvesiyle alıcıyı sürüklemeyle sonuçlanıyor. -doğaya yakınlık doğal besinler yani organik ürün reklamlarındaki duyarlılık hali) Global ölçekte hayatımızı etkileyen her şey nedense küçük iyilik demetleri sayesinde yediriliyor. Bir yere demokrasi götürmek, teröre karşı olmak veya yeşil hayatı korumak adına savaş açmak meşru bu gün dünyamızda. Şehirleri düzeltmek ve kentsel dönüşüm adıyla bir grup insanın dışlanması, hayatlarının hiçe sayılması meşrulaştırılıyor, Sulukule de yıklılan evlerin İstanbul şehrini ne kadar dönüştürmekte? veya bu kağıt geridönüşüm işçilerinin dergisinde rastladığım, bu işin ne kadar büyük rant getireceğini anlamış yönetim şimdi bu insanları işlerinden edecek bunu da süper avrupalı olmak ve geri dönüşüm bilincinin artması suistimaliyle yapacak muhtemelen.Her kötücül teşebbüs bir iyilik bir vicdani durumun arkasına eklenmek suretiyle meşrulaşacak. Duyarlılıktan öldüğüm, süper duyarlı olduğum için değil de; en temel insani haklardan mahkum bırakılmış ve en ezici ekonomik koşullara maruz kalınan, saçma sapan tartışmalarla kendi iç sorunları yumağıyla cebelleşen ve savaşan bir yerde yaşamamdan dolayı "büyük çöküşle" ilgileniyor olmam.O zaman " Bu mesajı yazdırmadan önce çevreye verebileceğiniz zararları bir kez daha düşününüz. / Think of the environment once more before printing out this message." ve şu eklenebilir;"bu mesajı aldığınızda global yeşil politikayı tekrar düşünün"elmaz DENİZ

İyi Kullanılmış Oy Pusulası


Internette bulduğum bu imaj; Putin'in devlet başkanı seçildiği seçimler sırasında bir vatandaşın oy pusulası üzerine yaptığı bir çalışma. Uzerinde Putin'in köpeği Koni kastedilerek, Oyum KONI'ye yazıyor. Bayıldım...